Bir ülkenin en büyük gücü sadece sahip olduğu ordusu değil, aynı zamanda kendi gökyüzünü koruma iradesidir. Türkiye, bu iradeyi yıllar süren mühendislik emeği ve kararlılıkla ete kemiğe büründürdü.
Bugün artık gökyüzünde görünmez bir kalkan yükseliyor. Onun adı: Çelik Kubbe. Bu sistem, yalnızca füzeleri ya da insansız hava araçlarını durdurmak için tasarlanmadı. Aynı zamanda Türkiye’nin “kendi teknolojisiyle kendi kaderini çizme” kararlılığının bir sembolü. ASELSAN’ın laboratuvarlarında başlayan bu hikâye, fabrikaların ışığında, test sahalarının tozunda ve mühendislerin sabahlara kadar süren çalışmalarıyla şekillendi. Çelik Kubbe, bir savunma projesinden çok daha fazlası. O, bir özgüvenin, bir vizyonun ve gelecek nesillere bırakılacak güçlü bir mirasın adı.
Hayalin Doğuşu
Çelik Kubbe, aslında bir günde ortaya çıkmış bir proje değil. Yıllar önce artan İHA saldırıları, bölgede yükselen füze tehditleri ve savaşların şehirleri vurduğu anlarda ortaya çıkan bir ihtiyaçtı. “Türkiye kendi gökyüzünü korumalı” düşüncesi işte bu zamanlarda filizlendi.
İsrail’in Demir Kubbe’si dünya basınında sıkça yer alıyordu. Ama Ankara’daki mühendisler şunu biliyordu: Türkiye’nin çözümü, kendi coğrafyasına, kendi tehditlerine, kendi teknolojisine uygun olmalıydı.
Teslimatın Hikâyesi
Ve işte o gün geldi. ASELSAN, tam 47 araç ve sistemden oluşan ilk paketi teslim etti. Sadece bir radar ya da bir füze değil; birbiriyle konuşan, birlikte karar alan bir ekosistemdi bu:
- Yakın hatta namlulu KORKUT,
- Gökyüzünü tarayan ALP radarları,
- Elektronik harp unsurları PUHU ve REDET.
Hepsi, görünmez bir ağla birbirine bağlanmıştı. Yüzlerce sistem, tek bir beyin gibi çalışacak şekilde tasarlanmıştı.
Gökyüzünü Örtmek
Çelik Kubbe aslında sadece çelik değil; bir vizyonun, bir özgüvenin kubbesiydi. ASELSAN’ın mühendisleri yıllardır laboratuvarlarda, simülasyonlarda, tatbikat alanlarında bunun için çalışıyordu. Şimdi ise ilk meyveler alınmaya başlandı.
Teslimat töreninde genç bir mühendis yanındaki arkadaşa fısıldadı: “Bu sadece başlangıç. Daha yapacak çok işimiz var.” O heyecan, aslında bütün bir ülkenin heyecanıydı. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan teslimat töreninde sistemi bir “sistemler sistemi” olarak tanımlarken Türkiye artık hava savunmasında yeni bir klasmana çıkmıştı.
Çelik Kubbe’nin Görünmeyen Askerleri:
PUHU ve REDET
Bir savaş alanını hayal edin. Gökyüzünde dronlar dolaşıyor, radarlar açılıp kapanıyor, binlerce frekansta sinyal yağmuru yağıyor. İşte bu gürültünün içinde, sessizce çalışan iki asker var: PUHU ve REDET.
PUHU, dikkat kesilmiş bir baykuş gibi her frekansı dinler. Düşmanın radarlarını, telsizlerini, iletişim ağlarını yakalar. “Şurada bir radar açıldı, burada bir İHA kontrol sinyali var” diye işaret eder. Onun görevi, göremediğimizi duymaktır.
REDET ise PUHU’nun işaret ettiği hedeflere yönelir. Onun silahı mermi ya da füze değil, görünmeyen dalgalardır. Düşman radarlarını kör eder, haberleşme kanallarını susturur, güdüm sistemlerini şaşırtır. Bir anlığına karşı tarafın gözü kararır, kulağı sağır olur.
Birlikte çalıştıklarında ortaya güçlü bir sinerji çıkar: PUHU gözetler, REDET saldırır. Bu ikili, Çelik Kubbe’nin görünmeyen askerleri olarak, gökyüzünde görünmez bir cephe açar. Ve çoğu zaman düşman, kendisini kimin kör ve sağır ettiğini bile anlayamaz.
Gökyüzünün Muhafızları:
SİPER ve HİSAR
Her şehrin kapısında nöbet tutan askerler vardır. Kimi surların üstünde, kimi burçlarda, kimi ise kapının tam önünde bekler. İşte Türkiye’nin gökyüzünde de böyle iki muhafız var: SİPER ve HİSAR.
SİPER (Resimde solda) uzak ufukları gözetler. Görevi, en öteden yaklaşan tehdidi fark etmek ve daha yaklaşmadan onu durdurmaktır. Onun füzeleri uzun menzilde süzülür, şehrin üstüne gelecek olan tehlikeyi daha gelmeden karşılar. Sanki gökyüzünde görünmez bir sur örer.
HİSAR (Resimde sağda) ise daha yakındaki tehditlere odaklanır. Helikopterler, seyir füzeleri, insansız hava araçları… Hepsi onun menziline girer. HİSAR, orta mesafede adeta bir “iç muhafız” gibi çalışır, SİPER’in ardında ikinci bir güvenlik çemberi oluşturur.
Birlikte, SİPER ve HİSAR gökyüzünü katman katman korur. Biri uzakları tarar, diğeri yakını gözetler. Biri surların ötesinde savaşır, diğeri şehrin kapısında durur. İşte bu ikili, Çelik Kubbe’nin en görünür, en güçlü muhafızlarıdır.
Gökyüzünün Gözleri: ALP Radarları
Her ordunun bir gözcüsü vardır. En yüksek tepeye çıkar, ufku tarar, yaklaşan tehlikeyi herkesten önce görür. Türkiye’nin hava savunmasında bu görevi üstlenen, ALP radarlarıdır.
ALP, gökyüzünü adeta bir perde gibi tarar. Uzaklardan gelen bir füzenin izini, görünmez bir İHA’nın kanat çırpışını ya da bir helikopterin rotor titreşimini algılar. Sadece görmekle kalmaz; gördüklerini anında Çelik Kubbe’nin komuta merkezine aktarır.
Onun sayesinde SİPER ve HİSAR füzeleri hedefi nerede karşılayacağını bilir, PUHU ve REDET hangi frekansta düşmanı susturacağını öğrenir. Kısacası ALP, bütün sistemin gözleri ve aynı zamanda kulaklarıdır.
Sessizdir, görünmezdir, ama o olmasa gökyüzü karanlıkta kalır. Çünkü Çelik Kubbe’nin gökyüzünü kaplayan kalkanı, önce ALP radarlarının gözleriyle başlar.
Çelik Pençeli Nöbetçi: KORKUT
Her kale kapısında, düşman en yakına geldiğinde harekete geçen güçlü bir nöbetçi vardır. İşte Çelik Kubbe’nin bu en ön saftaki muhafızı KORKUTtur.
KORKUT, gökyüzünde süzülen dronelara, yaklaşan helikopterlere ve alçak irtifadan gelen seyir füzelerine karşı namlularını doğrultur. Onun görevi, hedef çok yaklaşmadan ama en kritik mesafede, kesin bir darbeyle tehlikeyi yok etmektir.
Saniyeler içinde binlerce mermiyi göğe gönderir; adeta çelikten bir perde örer. O perdeye çarpan hiçbir tehdit kolay kolay ilerleyemez.
KORKUT, Çelik Kubbe’nin en görünür gücü, en ön safta duran çelik pençeli nöbetçisidir. Sessiz çalışan radarların, elektronik harp unsurlarının ardından gelen bu gürültülü ses, aslında Türkiye’nin gökyüzünü koruyan son uyarıdır.
Dünya Basınının Bakışı
Teslimattan bir gün sonra yabancı gazeteler manşetlerini attı. Amerikan dergileri, Türkiye’nin NATO içindeki ağırlığının artacağını yazdı. Avrupa basını, “yerli ve bağımsız hava savunma kapasitesi” vurgusu yaptı. Ortadoğu’da çıkan yazılarda ise, bu hamlenin bölgesel caydırıcılığı artıracağı dile getirildi. Çin ve Hindistan’daki yorumlarda, Çelik Kubbe’nin gelecekte ihracat fırsatları yaratabileceği konuşuldu.
Kısacası, dünya bu projeyi sadece bir teknoloji değil, bir mesaj olarak okudu: Türkiye gökyüzünü artık kendi kubbesiyle koruyacak.
Yolun Devamı
Bu yolculuk burada bitmiyor. Ankara’da temeli atılan Oğulbey Teknoloji Üssü ile üretim kapasitesi ikiye katlanacak, 2026’dan itibaren yeni tesisler devreye girecek. Ve Çelik Kubbe, gelecekte balistik füzelere karşı da bir şemsiye oluşturacak.
Bir sabah gökyüzüne baktığınızda, belki hiçbir şey görmeyeceksiniz. Ama orada, görünmez bir kubbe olacak. Sessizce, sabırla, Türkiye’nin geleceğini koruyacak.